Ögle yemeğini bahane edip geçici kilit vurduğu berber dükkanından, yıllardır gitmediği kahveye nedensiz yere uğradı. Kovulurcasına kahveden ayrıldığı o gün; son oyununda, söz vermesine rağmen yine açık vermeyerek tedbirli oynayışı, daha sonra tavlanın yüzünü görememesine neden olmuştu. Terzi olan babasından kalma dükkanını aynı makaslarla on yıl önce berber dükkanına çevirmiş, o dükkanda edindiği simetri hastalığı nöbetler halinde kahvede tavla oynarken de kendini belli etmişti. Siyah pullar hep onundu. Baştan rakipleri tarafından uyarılsa da, her zarı hastalığına kurban ederek, sanki amaç pulları kendi bölgesine taşımak değil de üst üste bindirmekmiş gibi, dağıtmadan, açık vermeyerek oynuyordu. Ömrü uzayan oyunlar çekilmez olduğunda, dayanamadığı raddede rakip, gelişi güzel küfrüne bilediği elleriyle tavlayı dağıtıyordu elbet. Oysa berberin elinde değildi açık vermek. Aslında düzen onun en büyük rakibiydi ve her seferinde kendine yeniliyordu.
Simetri uğruna kovulduğu kahveye girer girmez, yıllar sonra ilk kez, yamuk duran, kapıda asılı 'açık' yazısını çaktırmadan düzeltti. Gözünü kaçırdığı yerde örtünün eşit dağılmadığı bir masa, üstünde yarı dolu ve boş iki bardak, çay kaşığının iki yerde bıraktığı koyulukları farklı iki iz ve masaya dayalı üç iskemleyle diğerlerinden ayrı duran sırtına ceket giydirilmiş başka bir iskemle daha vardı. Ceketin cebinden çıkabilen kısmıyla kağıt parçasındaki yamuk yazılmış notu gördüğünde başını çevirdi berber ve karşısında kollarını açmış birini buldu.
Fedai Pavyon. Takımdan ayrı düz koşu yaparkan gece idmanında, mahallenin toprak sahasının köşe gönderinde yere yığılmıştı seneler evvel. Kaçakçılığın kanat adamıydı. Çalıştığı mafyaya aklısıra rest çekip tek tabanca takılmaya çalışırken iki kurşun üst üste vurulmuştu bacağından. Yığıldığı korner direğinin dibinde boş tribünlere can çekişmeyi oynamıştı. Ne maçı iptal edecek bir hakem vardı ortada, ne de kurşunun çizgiyi geçip geçmediğini gösterecek bir kayıt. Nüks eden hayatı kalıcı bir topallıkla hesabı kesmiş, toprak sahaya bıraktığı korku dolu kırmızı menşei bahşişle kalan ömrüne nam salmıştı.
Yıllara meydan okuyan, kaç hayatı sonlandırdığı belirsiz tetikleşen eliyle berberin omzunu sıktı. Bu bir özlem gösterisi gibi dursa da öbür hayatın ucundan dönen pavyon fedaisi için aslında bir pişmanlık mesaisiydi. Hiç sekmeden her güne bir leş bırakan Fedai, yıllar sonra gelen bu sarılmaya bir isim bulmaya çalışırken ağzındaki kurşunu çıkardı. Hoşgeldin! Hiç beklemediği bir anda seneler evvel kahveden yaka paça kovduğu berberin bir gün geri geleceğini katil aklıyla aslında hiç kestirememişti. Katillikten insanlığa terfi haliyle, umuduna zırh geçirmiş bir kalbe sahiplenen Fedai, birer birer kırdığı vazoların tamirine koyulmuştu. İlk parça ayağına gelmişti ve bu kaçırılmaz bir fırsattı onun için. Elindeki onlarca kırığı birleştirip, başka parçalardan da olsa, ayakta durabilecek bir vazoya yeni bir hayat sığdırmaktı aklındaki.
Sarılma sonlandığında Fedai ile tokalaştığı elini o andan kaçırırcasına ceketinin cebine soktu berber. Cebinde unuttuğu tarağa hızlıca çarptı eli. Tarağın dişlerine yalvarırcasına sürterek, parmaklarını temizlemeye çalıştı. Fedai, berberin cebindeki görünür telaşı umursamadı. Aşağıdan başa, görüşü güzel süzdü. Her bir bakışı iz bırakırcasına rahatsız bir şekilde kabullendi berber ve Fedai bu izlekten bir tebessüm çıkardı. Özledim! Kendine, daha sonra berbere birer iskemle çekti. Berber, iskemlelerin çıkardığı sesten irkildiğini başarısızca sakladı. Kendini düzlüğe çıkarmak istercesine, hal hatır sormadan başladı anlatmaya Fedai kalan hayatının olası gidişatını. Pişman, sıkılmak, yeni, gerçekten, hayat, tavla, kahve, sen, ben... cümlelerinin içinde sıkça rastlandı. Berber kabarttığı kulaklarını indirirken tavla yıllar sonra yeniden açılıyordu.
İskemlenin ayaklarına doladığı ayakları yerden yüksekte, tavla masasının yeşil örtüsündeki delikle istemsiz oynayan sağ eline eşlik eden sol eli ise, içtiği sigaranın dudağına değen kısmıyla haşır neşir olmaktaydı berberin. Bu kısmi meşguliyet, onun için beklenmedik ama kahvedekiler için rutin hale gelmiş bir sesle bölündü. İrkilmeye gönüllü elleri uğraşından bu ani gürültüyle kurtulur kurtulmaz birbirine kavuşmuş, sarmaşık ayakları iskemleden kaçarcasına beton zemine konmuştu. Sesin sahibi olan bedenin gölgesi berberin ayaklarının ucuna kadar uzandı. 'Herkese benden düşeş!' cümlesi, gölgesi olmasa da çığlıkvari haliyle, kahvede ağırlığını çoktan ortaya koymuştu. Sese ait olan ağız ve uzantısı insanı merak eden hormonu salgılamasıyla başını sese doğru döndürmesi aynı ana denk geldi berberin. Daha sonra bu denklikten bir boyun ağrısı edinecekti.
Alicenap. Kahvenin gediklisi. Klostrofobik bir kör. Aldığı nefesi düşeşe yazdıran evsiz, kahve kahve dolaşıp 'herkese benden düşeş!' nidasıyla tavla masalarının yanına çektiği hayatının idareliğine soyunmuş eliyle, her defasında altı altıya meyilli bir tutuculuk gösterisi sunmaktaydı tavlabazlara.
Fedai yeni başlayan oyunun başından kalkarak kapıdaki Alicenap'ın yanına gitti. Masaya kadar uzanan gölgesi bu kör adamın gördüğü siyahlık kadar vardı. Dönüşünde koluna taktığı eli zar tutan körü berberle tanıştırmak için aralarına bir iskemle daha çekti. Sürtmediği için bu kez ses çıkmadı. Zar tutmayan elini berbere uzattı Alicenap. Tavlanın üstünde gerçekleşen bu tanışmayı Fedai alıcı gözüyle izlemeye koyuldu. Tavlada öylesine birbirinden ayrı duran iki zar aynı rakamın habercisiydi. Berber zarları alıp başlamak için Alicenap'ın eline sıkıştırdı. Yumruk yaptığı elinden zarların çıkışına izin verdi Alicenap. İki zar da onca dönüşten sonra aynı anda durdu ama başka rakamlar üstlendi üstünü. Düşeş! diye bağırırken Fedai, çaylar yeni gelmişti. Değiştiğini ve hayatını değiştirmek istediğini anlatan konuşmasından sonra Fedai' ye inanmaya başlayan berber, zarların başka rakamlarıyla düşeşin yalanını ortaya çıkarmasından sonra gelişigüzel yıkıldı. Alicenap' ın bu görünmez yeteneğine göz yumarcasına Fedai, çaktırma dercesine berbere göz kırptı. Açık kalan diğer gözüyle gülümsüyordu. Şekeri atmadan çayını karıştırmaya başlayan berber, elini cebine attı ve tarağın dişleriyle alelade oyalanmaya koyuldu.
Simetri uğruna kovulduğu kahveye girer girmez, yıllar sonra ilk kez, yamuk duran, kapıda asılı 'açık' yazısını çaktırmadan düzeltti. Gözünü kaçırdığı yerde örtünün eşit dağılmadığı bir masa, üstünde yarı dolu ve boş iki bardak, çay kaşığının iki yerde bıraktığı koyulukları farklı iki iz ve masaya dayalı üç iskemleyle diğerlerinden ayrı duran sırtına ceket giydirilmiş başka bir iskemle daha vardı. Ceketin cebinden çıkabilen kısmıyla kağıt parçasındaki yamuk yazılmış notu gördüğünde başını çevirdi berber ve karşısında kollarını açmış birini buldu.
Fedai Pavyon. Takımdan ayrı düz koşu yaparkan gece idmanında, mahallenin toprak sahasının köşe gönderinde yere yığılmıştı seneler evvel. Kaçakçılığın kanat adamıydı. Çalıştığı mafyaya aklısıra rest çekip tek tabanca takılmaya çalışırken iki kurşun üst üste vurulmuştu bacağından. Yığıldığı korner direğinin dibinde boş tribünlere can çekişmeyi oynamıştı. Ne maçı iptal edecek bir hakem vardı ortada, ne de kurşunun çizgiyi geçip geçmediğini gösterecek bir kayıt. Nüks eden hayatı kalıcı bir topallıkla hesabı kesmiş, toprak sahaya bıraktığı korku dolu kırmızı menşei bahşişle kalan ömrüne nam salmıştı.
Yıllara meydan okuyan, kaç hayatı sonlandırdığı belirsiz tetikleşen eliyle berberin omzunu sıktı. Bu bir özlem gösterisi gibi dursa da öbür hayatın ucundan dönen pavyon fedaisi için aslında bir pişmanlık mesaisiydi. Hiç sekmeden her güne bir leş bırakan Fedai, yıllar sonra gelen bu sarılmaya bir isim bulmaya çalışırken ağzındaki kurşunu çıkardı. Hoşgeldin! Hiç beklemediği bir anda seneler evvel kahveden yaka paça kovduğu berberin bir gün geri geleceğini katil aklıyla aslında hiç kestirememişti. Katillikten insanlığa terfi haliyle, umuduna zırh geçirmiş bir kalbe sahiplenen Fedai, birer birer kırdığı vazoların tamirine koyulmuştu. İlk parça ayağına gelmişti ve bu kaçırılmaz bir fırsattı onun için. Elindeki onlarca kırığı birleştirip, başka parçalardan da olsa, ayakta durabilecek bir vazoya yeni bir hayat sığdırmaktı aklındaki.
Sarılma sonlandığında Fedai ile tokalaştığı elini o andan kaçırırcasına ceketinin cebine soktu berber. Cebinde unuttuğu tarağa hızlıca çarptı eli. Tarağın dişlerine yalvarırcasına sürterek, parmaklarını temizlemeye çalıştı. Fedai, berberin cebindeki görünür telaşı umursamadı. Aşağıdan başa, görüşü güzel süzdü. Her bir bakışı iz bırakırcasına rahatsız bir şekilde kabullendi berber ve Fedai bu izlekten bir tebessüm çıkardı. Özledim! Kendine, daha sonra berbere birer iskemle çekti. Berber, iskemlelerin çıkardığı sesten irkildiğini başarısızca sakladı. Kendini düzlüğe çıkarmak istercesine, hal hatır sormadan başladı anlatmaya Fedai kalan hayatının olası gidişatını. Pişman, sıkılmak, yeni, gerçekten, hayat, tavla, kahve, sen, ben... cümlelerinin içinde sıkça rastlandı. Berber kabarttığı kulaklarını indirirken tavla yıllar sonra yeniden açılıyordu.
İskemlenin ayaklarına doladığı ayakları yerden yüksekte, tavla masasının yeşil örtüsündeki delikle istemsiz oynayan sağ eline eşlik eden sol eli ise, içtiği sigaranın dudağına değen kısmıyla haşır neşir olmaktaydı berberin. Bu kısmi meşguliyet, onun için beklenmedik ama kahvedekiler için rutin hale gelmiş bir sesle bölündü. İrkilmeye gönüllü elleri uğraşından bu ani gürültüyle kurtulur kurtulmaz birbirine kavuşmuş, sarmaşık ayakları iskemleden kaçarcasına beton zemine konmuştu. Sesin sahibi olan bedenin gölgesi berberin ayaklarının ucuna kadar uzandı. 'Herkese benden düşeş!' cümlesi, gölgesi olmasa da çığlıkvari haliyle, kahvede ağırlığını çoktan ortaya koymuştu. Sese ait olan ağız ve uzantısı insanı merak eden hormonu salgılamasıyla başını sese doğru döndürmesi aynı ana denk geldi berberin. Daha sonra bu denklikten bir boyun ağrısı edinecekti.
Alicenap. Kahvenin gediklisi. Klostrofobik bir kör. Aldığı nefesi düşeşe yazdıran evsiz, kahve kahve dolaşıp 'herkese benden düşeş!' nidasıyla tavla masalarının yanına çektiği hayatının idareliğine soyunmuş eliyle, her defasında altı altıya meyilli bir tutuculuk gösterisi sunmaktaydı tavlabazlara.
Fedai yeni başlayan oyunun başından kalkarak kapıdaki Alicenap'ın yanına gitti. Masaya kadar uzanan gölgesi bu kör adamın gördüğü siyahlık kadar vardı. Dönüşünde koluna taktığı eli zar tutan körü berberle tanıştırmak için aralarına bir iskemle daha çekti. Sürtmediği için bu kez ses çıkmadı. Zar tutmayan elini berbere uzattı Alicenap. Tavlanın üstünde gerçekleşen bu tanışmayı Fedai alıcı gözüyle izlemeye koyuldu. Tavlada öylesine birbirinden ayrı duran iki zar aynı rakamın habercisiydi. Berber zarları alıp başlamak için Alicenap'ın eline sıkıştırdı. Yumruk yaptığı elinden zarların çıkışına izin verdi Alicenap. İki zar da onca dönüşten sonra aynı anda durdu ama başka rakamlar üstlendi üstünü. Düşeş! diye bağırırken Fedai, çaylar yeni gelmişti. Değiştiğini ve hayatını değiştirmek istediğini anlatan konuşmasından sonra Fedai' ye inanmaya başlayan berber, zarların başka rakamlarıyla düşeşin yalanını ortaya çıkarmasından sonra gelişigüzel yıkıldı. Alicenap' ın bu görünmez yeteneğine göz yumarcasına Fedai, çaktırma dercesine berbere göz kırptı. Açık kalan diğer gözüyle gülümsüyordu. Şekeri atmadan çayını karıştırmaya başlayan berber, elini cebine attı ve tarağın dişleriyle alelade oyalanmaya koyuldu.