uzun kahverengi pardüsosü, kahvelerin yataklık ettiği sigara dumanı sarılığında bıyıkları, favorilerinden saç traşı gelmiş haliyle gidiş yönüne ters, tekli koltukta sırtını tramvaya yaslamış, diğerlerinden ayrı duran bir adamdı o. sol eliyle hem henüz ıslanmamış siyah şemsiyesini, hem de üstünde yasemin çetin yazan, içinde film olduğu üstündeki hastane ve radyoloji ibarelerinden kendini ele veren ama yasemin çetinin o adamın nesi olduğunu belli etmeyen torbasını, sağ eliyle de sadece iki parmağını kullanarak günün boş vakitlerine alet ettiği tespihini tutuyordu. yolculuğa eşlik eden kadın sesine aldırış etmeyen adam; ardışık durakları es geçip uzağa bulaşırken, dalıp gittiği yerden de kurtulamamışken daha, elindeki torba kayıverdi ve yerini yadırgayan film, gelişigüzel bir şekilde ayaklar altına serildi. iki kişi eğildi onunla birlikte düşmesini değil de en azından kirlenmesini engellemek için, içindekinin ne olduğunu bilmeden... biri, tramvaya bindiği anda adamın onca teşekkürüne rağmen yerini veren plastik topunu torbaya koymuş çocuk; diğeri de, bir eliyle adamın koltuğuna tutunan öbür eliyle de misafirlikte işe yarayan, evden götürülen terliklerin bulunduğu torbayı tutan kadındı. günün alakasız bir vaktinde bu sıradan hayatların sahibi olan üç insanı ilk ve son kez biraraya getiren olay bir filmdi.
adam tespihini, çocuk topunu, kadın da terliğini feda etti filme uzanmak için.
yasemin çetin ise, uzandığı yerden, siyah üzerine gri tonunda bir kalp bıraktı geriye.
sereserpe .
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
yere düşmük gri kalbin üzerinden silinirdi belki tozlar ama kızının (babası varsaymak istedim) üzüntüsünden başladığı sigaranın bıyıklarında bıraktığı sarılığa ne demeli?
bi film vardı.
senin önerdiğin..
yazarına 'beni öldürme' diyordu kitabının sonunda.
onu anımsadım.
*hikayelere inanmamı sağladın.
Post a Comment